default-logo

Kendin Olma Cesareti

Kendimiz olma cesaretini gösteriyor muyuz? Yoksa başkalarının beklentilerine göre mi davranıyoruz?

Bu dünyada hepimiz kendimizi değerli hissetmek istiyoruz. Bunun için de arayışlar içine giriyor, çeşitli yollar deniyoruz.  Hayata başladığımızda hiçbir şey bilmiyoruz. Kişiliğimiz, etrafımızdaki kişilerin geri bildirimleriyle yavaş yavaş şekilleniyor, daha sonra da kalıplaşmaya başlıyor. İşte tehlike burada başlıyor, kalıplaşmak… Yani şekli değiştirememek… Aynı şekli bir ömür boyu sürdürmek… Ama dünya öyle mi? Aksine dünya her an her saniye hızla değişiyor.

Bu süreç nasıl işliyor? Onay aldığımız durumları tekrarlıyor, olumsuz eleştiri aldıklarımızı ise tekrarlamamaya çalışıyoruz. Çünkü onay cümleleri duyduğumuzda kendimizi daha değerli hissediyoruz. Aynı duyguyu tekrar tekrar yaşayabilmek için onaylandığımız davranışları tekrarlıyoruz. Bunlar zamanla otomatikleşiyor ve bizim kişiliğimizin bir parçası oluyorlar. Bazen bunları isteyerek yapıyoruz bazen de istemeyerek… İçimizden gelmese bile başkaları tarafından onaylanmak için yaptığımız ve söylediğimiz şeyler, kendi içimizde çelişkiler oluşturmaya başlıyor ve bundan rahatsız oluyoruz, mutsuz oluyoruz ama yine de aynı şekilde davranmaya devam ediyoruz. Mutsuz olma pahasına…

Aslında durumu fark edip otomatikten çıkarmak önemli.  Bugüne kadar birçok davranışı otomatik olarak yaptık ama bu otomatik davranışı fark ettiğimizde sorumluluk almaya başlıyoruz. “Babam bana …. davrandığı için ben …. Yapıyorum”, “Annem bana … izin vermediği için ben …..  şekilde davranıyorum.” Gibi birçok ifade olabiliyor ama bunları fark ettikten sonra sorumluluk bizim oluyor. Bugüne kadarki davranışlarımızın birçok nedeni olabilir. Yetiştiğimiz şartlar, ailemizin bize karşı olan davranışları veya daha önceki ekonomik durumumuz… Bunların sebebi her ne olursa olsun, onlar geçmişte kaldı.   Bunlar bizi bugüne getiren şartlar olabilir, bizi biz yapan durumlar olabilir. Bugünden sonra sorumluluk bizim… Bundan sonra bunları, biz kendimiz yapmak istediğimiz için yapacağız ya da yapmayacağız. Eğer bir şeyi gerçekten yapmak istiyorsak ve kararlıysak önümüzde hiç bir engel duramıyor. Burada yalnız şöyle bir nokta var. Doğan Cüceloğlu, Savaşçı adlı kitabında “Birey Olma Ait Olma Dengesi” diye bir konudan bahseder. Biz bir toplumun içinde yaşıyoruz. O toplumun içinde yaşarken belirli normlar var o normlara göre davranmazsak toplum tarafından kabul edilmiyoruz ve yalnızlaşıyoruz.

Her zaman o normlara göre davranırsak bir de bizim kendi kişiliğimiz var, içimizden gelen duygularımız var. Toplumun normlarına uyayım derken kendi kişiliğimiz silikleşip yok olabilir. Bunun sonucu da sıradan, toplumun her dediğini kabul eden, yeni bir fikir, yeni bir eser üretmeyen insanlar ortaya çıkar. Bunlar gerçekten bir sürü gibi davranırlar. Otorite ne derse onu yaparlar. Ya da etraflarına bakarlar büyük çoğunluk ne derse onu yaparlar. Kendi fikirlerini özgürce söylemezler. Bir de bunun tam tersi bir durum var. Her zaman kafasının dikine giden, her zaman canının istediğini yapan, toplum kurallarını hiçe sayan, nerede nasıl davranacağını bilemeyen, tamamen iç güdülerine göre davranan insanlar… Bu insanlar da toplum tarafından kabul edilmezler dışlanırlar. Sonuç olarak bu kişiler de yalnızlaşırlar.

Aslında bu iki durum da yanlış. Her ikisinin dengede olabilmesi gerekiyor. Biz hem bir bireyiz hem bir toplum içerisinde yaşıyoruz. İlk önce artılarıyla eksileriyle kendimizi tanıyıp, kendimizin farkında olmamız gerekiyor. Daha sonra da yaşadığımız toplumu tanımamız… İnsanların bunları yapabilmesi için eleştirel düşünme becerilerine ihtiyacı var. Soran, sorgulayan, eleştiren, merak eden, öğrendiklerini gördüklerini kendi akıl süzgecinden geçirip kendi değerlendirmelerini yapıp ona göre davranan bireylere ihtiyacımız var. Bir toplum bu tipteki bireylerinin sayısını çoğaltabilirse ileriye gidebilir. Diğer türlü her söyleneni kabul eden insanlardan yenilik beklenemez. Hepimiz uçmayı isteyebiliriz belki. Geçmişteki insanlar da uçmayı istediler. Bunun için de birçok deneme yaptılar. Bir kendilerine baktılar bir etraflarına… Etraflarındaki uçabilen varlıkları incelediler. Bunları insan üzerinde nasıl uygulayabiliriz diye birçok araştırma yaptılar. Bugün geldiğimiz noktaya bakarsak eski çağlarda uçmak bile hayalken bugün uzaya gidebiliyoruz. Böyle bir gelişme her söyleneni kabul eden insanlarla olamaz ama ben uçacağım deyip kendini uçurumun tepesinden atan insanlarla da olamaz. İkisinin bir dengesinin olması gerekir.

Yüzümüzdeki maskeleri çıkarıp, kendimiz olabilmeyi başardığımız ölçüde mutluluk  bizi bekliyor. Yeni gelişmeler bizi bekliyor. Hadi hep birlikte dönelim kendimize, en fazla tanıdığımızı sandığımız ama aslında büyük oranda tanımadığımız kendimizi tanıyalım. Kendimize, iç dünyamıza bir ayna tutalım. Bakalım o ayna bize ne gösterecek?

Gülpembe Yakın

 

 

Leave a Reply

*

captcha *