Sınırlar
Sınırlar, doğumumuzdan itibaren ölünceye kadar dikkat etmemiz gereken önemli bir konu. Sınırlarmız, sınırlarımıza müdahale, sınır ihlalinden korunmak, sınırlarımızı bilmek vs.
Bebek doğduktan sonra bir yaşına kadar olan sürede annesini kendisinin devamı sanıyor. Daha sonra yavaş yavaş annesinin ve kendisinin ayrı ayrı insanlar olduğunun farkına varıyor. Hem kendi sınırlarını hem annesinin sınırlarını öğreniyor. Bazen bu süreç pek sağlıklı gelişmiyor, kendi sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini bilemiyor. Ya başkalarının sınırlarına müdahale ediyor ya da başkalarının kendi sınırlarına girmesine izin veriyor.
Bazı anneler bebek doğduktan sonra onu o kadar koruma altına alıyorlar ki onun kendi potansiyelini geliştirmesine fırsat tanımıyorlar. Çocuklarını bağımlı birer kişi olarak yetiştiriyorlar. Anneler bunu nasıl mı yapıyor? Çocuk büyüdükçe kendi kendine yemek yemeyi becerebilecekken, çocuğun yemeğini anne yediriyor, çocuk kendi giysilerini kendisi giyebilecekken, o gün ne giyeceğine anne karar veriyor ve giysilerini anne giydiriyor. Çocuğun okula gitme dönemi geliyor ve okula başlıyor. Ödev yapmak çocuğun sorumluluğu iken anne oturuyor, çocuğun ödevlerini yapıyor. Çocuğun üşüyüp üşümediğine, karnının acıkıp acıkmadığına anne karar veriyor. Diğer insanlar çocuğa bir soru sorduklarında anne çocuğun adına cevap veriyor. Bir de diyor ki, “Biz çok utangacızdır.” Burada yapılan iki hata var. Birincisi, çocukla anne bütünleşmişler, ayrı ayrı bireyler değillermiş gibi “Biz utangacızdır.” Diyor. Dikkatinizi çekerim “biz” diyor. Aslında burada utangaç olan çocuk ama anne, kendisi ile çocuğunu bütünleştiriyor. İkinci hata ise, çocuğun utangaç olmasının başka insanlar arasında dillendirilmesidir. Hangi kişi olursa olsun, o kişinin olumlu veya olumsuz özellikleri tekrarlandıkça o özellik çocuğun bilinçaltına yerleşiyor. Çocuğa biz birçok kez “sakarsın” dediğimizde çocuk “ben sakarım” diye bunu kabul ediyor. Çocuğa birçok kez “utangaçtır” dediğimizde utangaç olduğunu kabul ediyor ve bunun değişebileceğine inanmıyor. Anneler, çocukların bilinçaltını bunun gibi birçok olumsuz etiketlendirmeler maruz bırakıyorlar. Bunları da çocuklarının iyiliği için yaptıklarını zannediyorlar. Düşünün bugüne kadar hangimiz bize sürekli utangaç denildiği halde bunu düzeltmeye çabaladık? Anne açısından düşününce bunu çocuğunun iyiliği için yapıyor ama bunu yapmakla çocuğuna zarar verdiğini bilmeden…
Bunun yerine ne yapılabilir? Çocuktaki olumsuzluklar görmezden gelinip ondaki olumlu yanlar vurgulanabilir. Olumlu yanlar vurgulandıkça bu sefer o çocukta olumu özellikler yerleşmeye başlıyor. Eskiler “marifet İltifata tabiidir.” Demişler. Bunun gibi bizim olumlu yaptığımız şeyler vurgulandıkça bunu yapma isteğimiz artıyor. Örneğin, ben neredeyse 35 yaşlarındaydım. Arkadaşlarımızdan bir tanesi benim için “o hiç yalan söylemez, dobra dobradır.” Demişti. O yaşta olmama rağmen içimden yalan söyleme isteği gelse bile yalan söylemekten kaçınmıştım.
Anneler koruma adına çocukların sınırlarına müdahale ettiklerinin farkına varmıyorlar ve çocuklarının bağımlı birer kişilik geliştirmesini sağlıyorlar.Bazı anneler var, babayı ayrı bir kategoriye koyuyor, kendisi ve çocukları ayrı bir kategoriye… Kocası için “babamız” kelimesini kullanıyor. Aslında eşim veya koca diyebilecekken… Kendisini çocukları ile aynı kategoriye koyduğu için çocukları üzerinde otorite sağlayamıyor. Çocukları üzerinde otorite kuramadığı için babayı polis ilan ediyor. Çocuklar ne yaparsa babaya şikayet ediyor. Ben çocuk olsam böyle bir annenin otoritesini kabul eder miyim? Etmem. Başka çocuklar da öyle yapıyor. Baba varken annenin sözünü dinlemiyor. Bir kez yanlış yapıldı mı arkası geliyor. Alın size iç içe geçmiş sınır problemleri…
Aile çocukların sınırlarına müdahale ettikleri gibi kendi sınırlarını da koruyamıyorlar. Aile sınır koymakta tutarlı olmadığı için çocuklar bunu hemen fark ediyor, ailesinin sınırlarını zorluyor. Örneğin, çocuk ailesinden bir şey satın almasını istiyor. Aile almıyor. Bu sefer çocuk biraz ağlıyor isteği yine yapılmıyor. Ağlamasının dozunu artırıyor, aile yeter ki çocuk sussun diye çocuğun istediğini alıyor. Çocuk burada neyi öğreniyor? Ağlamanın dozunu artırdığında isteklerinin yapılacağını….
Bir de bedenle ilgili sınırlar var. Çocuğun isteyip istemediğine aldırmadan, yetişkinler çocukları tutup öpüyorlar, mıncıklıyorlar, poposunu çimdikliyorlar. Bazı anneler babalar var ki onlar daha beter… Çocukları dudaklarından öpüyorlar! Böyle bir çocuk kendi bedenine ait sınır geliştirebilir mi? Kendisine yaklaşan herhangi bir yetişkinin hangi amaçla yaklaştığını anlayabilir mi? Bir tacizciyi fark edebilir mi? Kocaman bir hayır! O zaman ne yapmalıyız? Çocuğun kendi bedenine ait sınırlar geliştirmesine izin vermeliyiz. Bir çocuğu öpeceğimiz zaman ondan izin almalıyız. Anne- baba da olsak onları asal dudaklarından öpmemeliyiz. Çocukların “hayır” kelimesini kullanmalarına izin vermeliyiz.
Bazı aileler çocukların isteyip istemediklerine bakmadan onlar için iyi olacağını düşünerek çocukların gideceği üniversiteleri seçiyorlar ve çocuğun hayatını kontrol altına almaya çalışıyorlar. Ailesi istediği için doktor olup bu mesleği yapmayanlar olabiliyor.
Çocuklar evleniyor, çocuklarının ayrı birer yuvasının olduğunu kabul edemeyip onların iç işlerine karışmaya devam ediyorlar. Çocuklarını yetiştirirken bağımsız birer birey olmasını sağlamadıkları için bu yetişkin çocuklar da kendi ailelerine sınır koymakta zorlanıyor ve alın size sorunlu aileler yumağı… Kızın ailesi, oğlanın ailesi, bütünüyle bu ilişkilerin içinde..
Sınırlar isimli kitapta şöyle deniliyor: Hayatlarımızda sorumluluk ve sahiplenme ile ilgili bütün kargaşalar aslında bir sınır sorunudur. Ev sahiplerinin arazilerinin çevresine çit çekmesi gibi, bizim de zihinsel, fiziksel, duygusal ve manevi sınırlar belirleyerek neyin sorumluluğumuz altında olduğunu ve neyin olmadığını belirlememiz gerekmektedir. Doğru insanlara karşı doğru zamanlarda doğru sınırları koyamamamız çok yıkıcı sonuçlara varabilir. Neyi yapmamız neyi yapmamamız gerektiğini bilmek, akıl ve bilgelik gerektirir. Her şeyi yapamayız.
Gülpembe Yakın